BİYOENERJİNİN DİNLERDEKİ YERİ
Kuran-ı Kerimdeki bazı ayetler bedenimizdeki 7 ana enerji noktasına işaret edebilir. Elbette ayetlerin iniş sebepleri önemlidir. Bununla birlikte ayetlerin ikinci ve üçüncü derecede işaret ettiği noktalar da olabilir. Bunu anlamak için bu enerji noktaları hakkında kısaca bilgi vermek gerekir.
Vücudumuzda yüzlerce ama esas olarak 7 ana enerji noktası vardır ve ana çakralarımızın her biri omurga boyunca dizilmiştir. Omurganızı geniş bir enerji yolu olarak düşünebilirsiniz. Çünkü omurilik tüm elektrik sinyallerini vücudumuzun her noktasına taşır ve oradan aldığı sinyalleri ise beyne ve kalbe iletir. Örneğin, bir elektrik hattının üzerinde ana trafolar olduğunu düşünün. Bu trafolardan vücudunuzun enerji mekanizması yönetiliyor. Çakraları dengeli bir kişide bu ana trafolar arasında bağlantı olması gerekir. Bu noktalardan birinin tıkanması zihinsel ve fiziksel rahatsızlıklara neden olur. Çakralar, endokrin sistemiyle – salgı bezleriyle – ve sinir sistemiyle ilişkilidir.
7 Çakra, 7 Endokrin Bezle İlgilidir
1.Endokrin bez: (Taç çarka); Epifiz bezi.
2.Endokrin bez: (Alın çakrası); Hipofiz bezi.
3.Endokrin bez: (Boğaz çakrası); Tiroit ve paratiroit bezi.
4.Endokrin bez: (Kalp çakrası); Timüs bezi.
5.Endokrin bez: (Göbek çakrası-Solar plexüs); Pankreas bezi.
6.Endokrin Bez: (Sakral-çakra); Cinsel salgı bezleri (testis ve yumurtalıklar).
7.Endokrin Bez: (Kök çakra); Böbrek üstü bezleri (Adrenal bez).
ÜZERİNİZDE YEDİ YOL YARATTIK
İnsan vücudunda yedi çakra, yani yedi enerji giriş kapısı vardır ve vücuda giriş yeri küçük dışarı doğru uzadıkça genişleyen bir spiral görünümündedir.
“Andolsun biz üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratılanlardan habersiz değiliz. (Mu’minûn sûresi: 17).
GÖZLERİN ÜSTÜNDEKİ PERDE-TEPE (TAÇ) ÇAKRA
Tepe çakrası bloke olanların; manevî değerleri zayıflamış, ibadet yapmak içinden gelmeyen, ruh bağlantısı oksitlenmiş, tevekkülü zayıflamış ve bencilliği artmıştır, ayrıca algılama yanılgıları yaşamaktadır.
“Allah onların kalplerine de kulaklarına da mühür basmıştır. Gözlerinin üzerinde bir de perde var.” Bakara sûresi: 7).
GÖRÜŞ GÜCÜNÜN KESKİNLEŞMESİ-ÜÇÜNCÜ GÖZ (ALIN ÇAKRASI)
Üçüncü göz yani alın çakrası açılınca ya da başka bir ifadeyle perde kalkınca kişi varlıklar aleminin metaforlarını fark eder ve dünyadaki sığ düşüncelerden kurtulur.
“’Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir.” Kaf sûresi: 22).
Dua bir enerji yüklemesidir
Dua da bir çeşit enerjidir ve öncelikle “kişinin niyet etmesi” demektir. Scientific American dergisinde yayımlanan ayna nöron çalışması, yemek yiyen bir kişinin beyin dalgalarıyla yemek yemeye niyetlenen kişinin beyin dalgalarının birbirine benzediğini gösteriyor. Bu çalışma yemek yeme esnasında beyinde oluşan sinir faaliyetinin düşünce anında da benzer şekilde ortaya çıktığını belirtiyor. Bu da bize beyinde bir şeye niyet etmekle onu yapmanın benzer olduğunu gösteriyor.1
Bir şeyi yapacağınızı zihninizde tasarlayıp bunu yapmayı düşünmeniz niyettir. Niyetleri söze dökerek ifade etmek onların güç kazanmasına neden olur. Niyetinizi belirtmeniz, gerekli enerji kanallarını harekete geçirir. Sizin ortaya koyduğunuz niyet doğrultusunda çekim yasası harekete geçer ve niyet istediklerinizi hayatınıza çekmeniz için en büyük araçlardan biridir. “İsteklerim olmuyor” derken acaba biz istemeyi bilmiyor olabilir miyiz? Çünkü “vermek istemeseydi, istemek vermezdi.”2
Bir dua sırasında odağımızın net olması enerji alanlarına yoğunlaşmamıza yardımcı olur. Bakışımız ne kadar net olursa enerji alanının bize geri dönüşü o kadar kolay olacaktır. Duanın öncesinde gerçekten ne istediğimizi belirleyerek odaklanmak gerekir. Örneğin duanın bir çeşidi olan fiilî duanın önemini Hz. Peygamber’in uygulamalarında görmek mümkündür. Hz. Peygamber ilaçla tedavinin ihmal edilmemesini, tedavi için gerekli müdahalelerin yapılmasını istemiştir. Bir arkadaşına doktor göndererek onun tedavi olmasını sağlarken, karnı ağrıyan bir arkadaşına da bal şerbeti içmesini tavsiye etmiştir. Görüldüğü gibi fiilî dua doktora giderek gerçekleşebilmektedir. Ancak bunun dışında Hz. Peygamber sözlü duayı da öğretmiş, doktorun yanı sıra duanın da tedavideki önemini ifade etmiştir. Hz. Peygamber’in hastalık sırasında okunmasını tavsiye ettiği dualar, duanın tedavideki önemini göstermektedir. Duaların hastayı iyileştirmesi ise Allah’ın izniyle gerçekleşir. Bu husus Kuran’da şifanın ancak Allah’tan geldiğiyle ilgili ayetlerde yer almaktadır. Allah kulunun dua etmesini istemekte ve ona böylece karşılık vereceğini haber vermektedir.3
Kendimize neden bu sonucu istediğimizi sorarak anlamaya çalışalım. En derin niyetiniz ya da isteğiniz nedir? En derinlere inene kadar incelemeye devam edip, sonra da o en alttaki nedene odaklanmak gerekir. Örneğin: Yeni bir hayat istiyoruz ama niyetimiz sevilmek o halde önce kendimizi sevmeyi öğrenmeliyiz, bunun için dua edelim. Son 10 yıla kadar bilim çevrelerinde bilimsel bir kategori olarak kabul edilmezken bugün niyetlenmiş bir sonucun beyinde etkisi olduğu bulundu. İngiltere’de taksi şoförleri üzerinde yapılan bir araştırmada yön hafızası ile ilgili beyin alanının bu kişilerde daha aktif ve geniş olduğu bulundu. İnsanların istekli davranışlarının beyinde değişiklikler yapması ilginç bir bilgiydi. Aynı şekilde sevgi, istek iyi dilekte bulunmanın yaygın tanım ile duanın bir salınım ve titreşim formatına dönüşüp kâinata yayılması ve dua eden/edilen kişide iyi hisler uyandırması mümkün olabilecektir.
Kaliforniya Berkeley Üniversitesinde yapılan bir çalışma dua etmenin sadece hamilelikte değil ölümde de etkisi olduğunu gösteriyor. Kaliforniya Alameda kırsalında 6549 kişide 1965-1996 yılları arasında “dini bütünlük ve bir nedene bağlı ölüm” arasındaki ilişki incelendi. Sağlık ve spor yapma sıklığı gibi değişkenler için gereken düzenlemeler yapıldıktan sonra bile dini bütünlüğü olan insanların hastalığa yakalanmadan daha uzun yaşadıkları bulundu. Berkeley Halk Sağlığı Bölümünden Dr. Doug Oman “böyle bir modelin nasıl oluştuğunu anlamak güç; büyük ihtimalle din, stres tamponu görevi görüyor. Dini görevlerini düzenli olarak yerine getirmeleri insanlara sarsılmaz bir iç huzur kazandırabilir, böylece bedenlerdeki yıpranma azalır” diyordu
.2 Said Nursi, “Mektubat, Yirmidördüncü Mektup, Beşinci Nükte”, Yeni Asya Neşriyat.3 Kur’an-ı Kerim, Mümin suresi, 60. Ayet; Şuara Suresi, 80. Ayet.1Sourya Acharyav, Samarth Shukla , “Mirror neurons: Enigma of the metaphysical modular brain”, J Nat Sci Biol Med. 2012 Jul-Dec; 3(2): 118–124.
Şükretme duygusunun gücü inanılmazdır; probleme değil sonuca odaklanmamızı sağlar. Zihnimizdeki konunun sadece öznesi olduğumuza göre neden probleme odaklanmak yerine sadece sonuç için şükran duymayı denemiyoruz? Şükran duygusu ile aynı zamanda tansiyonunuz düşecek stresiniz azalacak ve daha yoğun huzur duygusu içinde olacaksınız. Duanızı bitirince gözlerinizi açın zira yanıtlar beklediğinizden farklı bir şekillerde gelebilir. Siz Hz. İsa gibi bir erkek çocuk beklersiniz ama O size Hz. Meryem gibi bir kız evlat nasip eder.
Bir çocuk yaşadığı bir problemi ebeveynine getirdiğinde onların bu problemi çözeceğine inanır. Dua da bundan farklı değildir. İlahi olanla geçtiğiniz bu iç iletişimde sonuç konusunda tereddüt duymamalısınız. Olması için gerekeni yaptıktan sonra olacak olana teslim olmalı ve güven duymalıyız. Olan şey, olması gereken şeydir. Yani önce gayret sonra tevekkül diyebiliriz. 2004 yılında yayınlanan bir araştırmada 3. Kişilerin dua edilenden habersiz olarak ettikleri duaların sonuçları paylaşılmıştı. Bu araştırmaya göre kısırlık tedavisi gören kadınların dua edilenlerinde, iki misli fazla gebelik görülmüştü.5
Anlaşılan o ki insanın kendisini Yaratıcıya teslim etmesi insan biyolojisini pozitif yönde etkiliyordu. Ortaya çıkan enerji ve titreşimin gücü, kişinin iyileşme sürecine de etki ediyordu. Burada Hz. Peygamberimizin şifa hadiselerinden söz etmek tam yerinde olur. O, kendisine gelen hastaların, hastalıklı kısmına ellerini koymak suretiyle tedavi edebilmişti. Çoğunlukla hastalar, bir serinlik ve hoş bir koku hissettiklerini ifade ediyorlardı. Aralarında eşi Hz. Ayşe’nin de bulunduğu birçok hastayı bu şekilde tedavi etmişti. Sonradan eşine bu işi nasıl yaptığını öğretmişti. O, bunu şöyle anlatıyordu. Ellerini hasta kısma koy ve Allah’a dua et. Hayvan ve kuşları çok seven Hz. Muhammed’in, bu arada birçoğunu tedavi ettiği kaynaklarda yazılıdır. Kendi ifadesine göre bir defa, hasta iken kendisini iki melek tedavi etmişti. 622 yılındaki Hicret sırasında, Hz. Muhammed ile Hz. Ebubekir bir mağarada kalmışlardı. İşte bu mağaradayken, Hz. Ebubekir’in ayağını bir yılan sokar ve Peygamberimiz, sokulan yere tükürüğünü sürünce, acı içindeki ayak şifaya kavuşur. Ayrıca, Hz. Muhammed, akrep ve yılan sokmasına karşı, bazı kişilere “nefesle tedavi etme” izni veriyordu. Örneğin Ebu Said Hudri, sahabeden birisinin, bir sefer sırasında zehirli bir hayvanın soktuğu bir kabile reisini, nefes etmek suretiyle iyileşmesine vesile olduğunu anlatır. Bir diğer vakayı da Cabir şöyle nakleder: Hz. Muhammed ile otururken, bizden birini akrep soktu. Birisi, “Ya Resulallah! Ben buna nefes edeyim mi?” diye sordu. Hz. Muhammed, “Sizden her kimin, kardeşine bir yardım etmeye gücü yeterse, yapsın” buyurmuştu.6
Başkasına yapılan duanın tesiri
Maryam Allahdadian and Alireza Irajpour, “The role of religious beliefs in pregnancy loss”, J Educ Health Promot. 4: 99, 2015.
K. Y. Cha, D. P. Wirth, “Does prayer influence the success of in vitro fertilization-embryo transfer? Report of a masked, randomized trial”, J. Reprod Med, 2001 Sep;46(9):781-7.
Chittaranjan Andrade, Rajiv Radhakrishnan, “Prayer and healing: A medical and scientific perspective on randomized controlled trials”, Indian J Psychiatry. Oct-Dec 2009
Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerifleri, Yılan ve akrep sokmasına karşı Rukye, (http://www.kuranikerim.com/kutubi-sitte/7010.html).
Kendimizin dışında başkalarını da düşünmek gerekiyor. Yapılan araştırmalar, başkası için iyi düşünmenin ve onlara dua etmenin bizi ruhsal ve fiziksel olarak daha iyi hale getirdiğini gösteriyor. Kişinin kendisine yaptığı dua fayda verebileceği gibi başkasına yapacağı dua da faydalı olabilir. Byrd Randolph tarafından başkası tarafından yapılan duanın 393 kalp hastasına nasıl bir etkide bulunduğu araştırılmıştı. 57 kişinin katıldığı çalışmada hastalar tesadüfî örneklem yöntemiyle belirlenmişti.
Çalışma San Francisco General Hospital hastanesi koroner kalp bakım merkezinde yapıldı. Hastanenin dışında bulunan duacılar, hasta taburcu olana kadar duaya devam etmişlerdi. Dua edilen grup ile kontrol grubu karşılaştırıldığında, dua edilen grubun diğerine göre daha az kalp tıkanıklığı gösterdiği, daha az antibiyotik tedavisine ve idrar söktürücüye ihtiyaç duydukları, daha az zatürreye rastlandığı ve daha az oksijen verildiği görülmüştü. Ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında, dua edilen grup her bakımdan daha iyi bir sağlık hali gösteriyordu.
Duanın bedensel hastalıklarda etkili olabileceği bu çalışmayla daha iyi anlaşılmaktadır. Başkası tarafından yapılan duanın AIDS hastalığıyla ilişkisini CMRI’nın (Complementary Medical Research Institute- Tamamlayıcı Tıbbî Araştırmalar Enstitüsü) başında bulunan Elizabeth Targ ve arkadaşları incelemişlerdi. Bu çalışma şefaat duasının ölüm oranlarını istatistikî olarak anlamlı bir şekilde etkilediğini göstermektedir. 10’ar kişiden oluşan deney ve kontrol grubunda, yapılan dua neticesinde deney grubundan hiç kimse ölmezken, kontrol grubundan 4 kişi ölmüştür. Bu çalışma bir sene sonra daha verimli sonuç alınması için sayı iki katına çıkarılarak tekrarlanmıştı. Ölüm oranlarıyla ilgili olarak önce yapılan çalışmaya benzer neticeler çıkmıştı. Sonuç olarak, dua edilen grupta ölüm riskinin daha az olduğu görülmüştü.7
Bu çalışmalar, duanın bedensel rahatsızlıklara olumlu etkilerde bulunduğunu göstermektedir. Aynı zamanda bu çalışma kişiye başkası tarafından yapılan duanın da önemli olduğunu göstermektedir. Dua sadece kişinin kendisine değil, başkasına yapıldığında da etkili olabilmektedir. Kişinin başkası adına yaptığı duanın sağlıkla ilişkisi, bilimsel olarak tespit edilmekle beraber, bu tür duanın Allah’ın rıza ve hoşnutluğunu kazanmada önemli olduğu Kuran-ı Kerim’de de ifade edilmektedir. Kuran’da geçen dua örneklerinde, kişinin hem kendisi için hem de diğer müminler için dua etmesi istenilir: “Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma!”8
Hz. Peygamber, “kişinin kardeşi için yapacağı duanın hem dua ettiği kişiye hem de kendisine fayda vereceğini” söyler. Bu hadislerde kişinin kardeşine yaptığı duanın kabul edileceği haber verilmekte, yapılan duanın aynı şekliyle kendisine karşılık verileceği belirtilir. Dolayısıyla kişi başkasının iyiliğini isterken, kendi iyiliğini de istemiş olmakta hem kendisinin hem de dua ettiği kişinin hayatına olumlu bir fayda sağlamaktadır.9
İnsan olarak ruhumuzu ve zihnimizi yaratılış amaçlarımıza uygun kullanmak belki de dünyayı değiştirir. Öncelikle kendimizde pozitif duygular ve davranışlar geliştirebiliriz. Sadece bununla da kalmayıp çevremizi de değiştirebiliriz. İnsanlar, bardağın içindeki damlalar misali bir araya geldikçe bardak dolacak ve insanlık istenen seviyeye gelecektir! Belki de bunun için hayallerimizi ve rüyalarımızı da inançlarımıza uygun hale getirebiliriz. Dualarımızı rüyalarımıza taşımak öyle küçümsenecek bir şey değildir.
Toplu olarak dua etmenin faydası
Randolph C. Byrd, MD, San Francisco, Calif “Positive Therapeutic Effects of Intercessory Prayer in a Coronary Care Unit Population”, Southern Medıcal Journal, Vol. 81,July 1988.
Josh Clark , “Can prayer heal people?”, https://health.howstuffworks.com.Haşr suresi, 59/ 10.ayet. Hale Şahin, “Din Kardeşine En Güzel Hediye: Gıyabında Dua Etmek”, (https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=7552).
Kendimiz için dua etmenin yanında başkası için iyi niyet taşımak veya toplu olarak dua etmek neden bu kadar etkili olabilir? Bunun cevabını yapılan bir araştırmada bulabiliriz. Buna göre “frekanslar sohbet esnasında senkronize oluyor.” Bask Araştırma Merkezi BCBL’nin önderliğinde yapılan ve Scientific Reports dergisinde yayınlanan bu çalışmaya göre; sohbet eden iki kişi arasında beyin dalgalarının ritimleri birbirine uymaya, eşleşmeye başlıyor. Bilim insanlarına göre, bu bilgi “beyinler arası eşzamanlılık dili” ve kişiler arası iletişimi anlamada önemli bir faktör olabilir. “Günlük konuşma gibi basit bir şey, konuşmaya dahil olan beyinlerin aynı anda çalışmaya başlamasına neden oluyor.” Bu sonuç, yakın zamanda Bilimsel Raporlar Dergisinde yayınlanan “Biliş, Beyin ve Dil Bask Merkezi (BCBL)” tarafından yürütülen bir çalışmayla ortaya çıkmıştı. Bu araştırmaya kadar, çoğu geleneksel araştırma, beynin “duyduklarına” göre “senkronize” olduğu ve bu işitsel uyaranlara bağlı olarak ritmini ayarladığını ortaya koymaktaydı. Ama şimdi, Donostia-merkezli araştırma uzmanları önceki çalışmalarda ortaya konan bu bilgiyi bir adım öteye taşıdılar ve ilk kez bir diyaloğa giren iki kişinin karmaşık nöron aktivitelerinin aynı anda analizini yaptılar.
Alejandro Pérez, Manuel Carreiras ve Jon Andoni Duñabeitia önderliğindeki ekip, sohbet eden iki kişinin nöron aktivitelerinin birbiri ile “bağlantı kurmak için” “senkronize” olduğunu, onların beyin elektriksel aktivitelerini kaydedip, inceleyerek doğrulamaya çalıştılar. Araştırmacı Jon Andoni Duñabeitia göre, “Beyinler arası paylaşım, dilin ötesinde bir durum ve kişiler arası ilişki ve dili anlamada önemli bir faktör teşkil edebilir.” Konuşmacıya ve dinleyiciye karşılıklı gelen beyin dalga ritimleri, bir konuşmada ifade edilen sözlü mesajların sesinin fiziksel özelliklerine göre ayarlanır. Bu da ortak bir hedefe yönelik birlikte çalışmaya başlayan iki beyin arasında bir bağlantı oluşturur: “iletişim.” Bask Araştırma Merkezinden olan araştırmacı şunları söylüyor: “İki insanın beyni dil sayesinde bir araya gelmekte ve iletişim de insanlar arasında dışardan algılayabileceğimizin ötesinde bağlantılar oluşturmakta. İki insanın sadece beyinlerini analiz ederek sohbet edip etmediklerini tespit edebiliriz!” BCBL araştırmacıları, çalışmanın amaçları doğrultusunda, aynı cinsiyetten, birbirine tamamen yabancı 15 çift ile gerçekleştirdikleri bu incelemede, bu çiftleri birbirlerinden bir paravanla ayırırlar. Ellerine verilen yazılı metinler doğrultusunda çiftlerin sohbet etmesi sağlanır ve sırayla konuşmacı ve dinleyici rollerine girerler. Beyin elektriksel aktivitesini analiz eden elektroensefalografi (EEG) ile bilim insanları, beyin dalgalarının hareketlerini aynı anda ölçer ve salınımlarının aynı anda gerçekleştiğini tespit ederler. Duñabeitia, “İki kişinin kendi aralarında konuşup konuşmadıklarını ve hatta ne hakkında konuştuklarını, sadece beyin aktivitelerine bakarak bilebilmek gerçekten de muhteşem bir şey. Bu bilgiden yola çıkarak artık, iletişim zorlukları çeken insanların yaşadıkları durum gibi özel uygulamalara yönelik son derece yararlı uygulamalar keşfedebiliriz.”
Gelecekte, ekolojik ya da gerçek-dünya bağlamında nöral görüntüleri kullanarak, iki beyin arasındaki bu etkileşimin anlaşılması, psikoloji, sosyoloji, psikiyatri ya da eğitim alanlarının çok karmaşık yönlerini anlamaya ve analiz etmeye de yardımcı olabilecektir. Alejandro Pérez, “Sohbet eden iki kişi arasındaki nöral senkronizasyonun mevcut olmasının açığa çıkarılması sadece bu konudaki çalışmalarda bir ilk adım olmuştur. Daha cevapsız birçok soru ve çözülmesi gereken pek çok zorlu iş var.” Pérez, ayrıca, bu çalışmanın pratik potansiyelinin çok büyük olduğuna da dikkati çekiyor ve şunları söylüyor: “Her gün iletişim sorunları ortaya çıkmakta. Beyinler arası senkronizasyonun keşfi ile, en çok, iletişimi geliştirmeyi hedefliyoruz.” Araştırmacılar için bir sonraki adım; aynı tekniği ve çift dinamiğini uygulayarak, sohbet kendi dillerinde gerçekleşmediğinde de iki insanın beyinlerinin yine aynı şekilde “senkronize” olup olmayacağını görmek.10 scienmag.com, “Our Brains Synchronise During A Conversation”, Nov 1, 2017, (https://scienmag.com/our-brains-synchronise-during-a-conversation/)
Hz. İsa’nın dua ederek ve dokunarak hastaları iyileştirmesi
Peygamber mucizeleri bir yönüyle insanlığın o alanda ulaşabilecekleri zirveye de işaret etmektedir. Hz. İsa’nın birçok mucizesinin tıp alanında meydana gelmesine dikkat çekmek gerekir. Hz. İsa’nın şifacı bir peygamber olduğu biliniyor. Markos İncili’nin ilk bölümlerinde de (1:28, 45; 2: 2) anlatıldığı gibi O, bu özelliği ile kalabalığı kendisine çekti. Böylece tebliğine bu özelliği ile zemin hazırlıyordu. Hz. İsa’nın tıp alanındaki mucizelerinden ilham alarak yapılan deneyler ve katkılar sonucunda tıp bilimi bugün çok hızlı bir şekilde gelişmektedir. Hz. İsa, anadan doğma körleri iyileştirmişti, bu durum günümüz tıbbının henüz gerçekleştiremediği bir gelişmeye işaret olabilir. Hz. İsa’ya “Mesih” denmesinin nedeni de anlamlıdır. Mesih’in bir anlamı da “Mesh eden kişi, elleriyle sıvazlayan kişi” demektir. O, elleriyle dokunarak birçok hastayı iyileştirmişti. O, insanlardaki “her türlü hastalık ve illeti iyileştirdi. Görme ya da işitme yeteneğini kaybetmiş kişiler, cüzam ve sara hastaları Hz. İsa’nın elinden şifa buldular. O topalları, kötürümleri ve sakatları da iyi etti.”11 Bir defasında kanama geçiren bir kadın Hz. İsa’dan dua almak istemiş ama ona ulaşamamıştı. Uzaktan O’nun eteğine dokunabilse yine iyileşebileceğini düşündü ve hemen şifa bulduğunu fark etti. Hz. İsa, kendinden çıkan bu enerjiyi hissedince, ona “Kızım” dedi, “İmanın seni kurtardı. Esenlikle git. Acıların son bulsun.” demişti.12 Bugün ellerini kullanarak şifaya vesile olan insanlar var. Bu yönteme genel olarak biyoenerji uygulaması, bu işi yapanlara da biyoenerji terapisti deniyor.
Dokunarak (meshederek) şifaya vesile olma
İngiltere’de yapılan bir araştırma, düşünme ve dokunmanın şifaya neden olabileceğini gösteriyor. Araştırmadan anlaşılan, insan, eliyle ağrılarını dindirir, düşüncesiyle hastalanır, yanmayan parmaklarının bile su toplamasını sağlayabilirdi. Londra Üniversitesinde yapılan bir araştırmanın sonuçları bunu doğruluyordu. Düşünmenin ve dokunmanın gücü tahmin ettiğimizden de yüksekti! Nörolog Dr. Marjolein Kammers başkanlığındaki ekip, fiziksel beden ile zihinsel bedenin nasıl ortak çalıştığını bilimsel olarak ortaya koyan bir araştırmanın sonuçlarını yayınlamışlardı. İngiliz bilim insanlarının yaptığı bu araştırma, insanın beden enerjisiyle, dokunarak hem başkalarını hem de kendi bedenini şifalandırması esasına dayanıyordu. Yüzyıllar önce peygamberlerin ortaya koyduğu gerçekleri, bugün pozitif bilimler de araştırmaya başladılar. Araştırmalardan ortaya çıkan sonuçlar çerçevesinde doktorlar da tıbbi tedaviyle birlikte önerilen ve kişinin pozitif enerjisini yükselten dua ve tefekkür gibi yöntemlerin hem hastaya hem de doktora önemli katkılar sağladığı görüşünde birleşiyor. Londra Üniversitesi Nöroloji Bölümü’nden bilim insanları, karmaşık bir fiziksel duygu olan ağrıyı azaltmak için “kendine dokunma” yönteminin sonuçlarını görmeye çalıştılar. “Yaralandığınızda veya bir elinizi kestiğinizde ilk yapacağınız şey nedir?” sorusunu yönelten Dr. Marjolein Kammers, “Yaralandığınızda veya herhangi bir sebepten dolayı ağrınız olduğunda elinizi ağrıyan yerin üzerine koyun, ağrınız hafifleyecektir” diyor. Dr. Kammers’a göre, insanların ağrıyan yerlerine ellerini götürmesi otomatik olarak düşünce gücünü harekete geçiriyor ve kişinin, o noktaya yoğunlaşmasını sağlıyor. Bu da beynin, “beden duyu korteksi” denilen bölgesini aktive ederek oluyor. Çalışmayı yapan uzmanlar, araştırmaya katılan hastalardan ellerini ağrıyan yerlerinden çekmeleri istendiğinde ve bir başkasının elinin o bölgede tutulması halinde ağrıda artış olduğunu görmüşlerdi. Dr. Kammers bunu, “Düşünce gücü ile fiziksel ve zihinsel bedenin ortak çalışması sonucu gelişen bir durum” olarak nitelendiriyor. Tıp dünyasında ağrı kontrolünün, ağrı kesicilerden ziyade düşünce gücüyle yapılması da aynı esasa dayandırılıyor. Ayrıca, kaza veya ameliyat sonrası kaybedilen uzuv ya da organın hala ağrıdığını hissetmenin de fiziksel aktivitelerin yanı sıra düşünce gücüyle oluşturulmuş ve “fantom ağrı” olarak isimlendirilen merkezi ağrılar olduğu belirtiliyor. Fantom ağrısı, kişinin daha önceden kesilmiş eli, kolu ya da bacağının sanki hiç kesilmemiş gibi ağrıdığını hissetmesi olarak özetlenebilir. Bu hastalar, bacağı veya eli gibi bir uzvunun olmamasına rağmen o uzvu ağrıyormuş, kaşınıyormuş ya da elektrik çarpıyormuş gibi hissedebiliyorlar. Bu durumun açıklamasını yapmada zorlanan araştırmacılara göre böyle bir durum, hastaların düşünce güçleriyle kendi kendilerini hastalandırabildikleri gibi aynı güçle kendi kendilerini tedavi edebileceklerinin de göstergesidir. Alejandro Pérez, Manuel Carreiras, Jon Andoni Duñabeitia, “Brain-to-brain entrainment: EEG interbrain synchronization while speaking and listening”, Nature, Scientific Reports, volume 7, Article number: 4190, 23 June 2017.İncil, Matta 4:23 (https://incil.info/arama/Matta+4:23). İncil, Markos 5:29 (https://www.kutsalkitap.org/kanamali-kadin/).
Maneviyatın güçlü olması tedaviyi hızlandırıyor
Başka bir çalışma “Kanserli ergenler ve genç yetişkinler arasında maneviyat ile hasta tarafından bildirilen sonuçlar arasında bir ilişki var mı ve bu sonuçlar inançla sağlanan anlam, huzur ve rahatlık duygusu ile ilişkili mi?” sorusuna cevap bulmaya çalışmıştı. Sonuçlar, kanserli 126 ergen ve genç erişkin üzerinde yapılan bu çalışma, hayatın anlamı maneviyat ve dindarlık gibi konuların kaygı, depresif ve yorgunluk belirtileriyle ilişkili olduğunu ortaya koydu. Çalışmada, ABD’deki pediatrik tıp merkezinde yürütülen ve 5 yıldır devam eden bir klinik araştırmada 2016’dan 2019’a kadar toplanan temel veriler kullanılmıştı. Toplam 366 ergen, klinik deney için uygun bulundu ve 126’sı rastgele seçildi. Katılımcıların kayıt sırasında 14 ila 21 yaşları arasında olması ve herhangi bir kanser türü teşhisi konması gerekiyordu. Sonuçlara bakıldığında çalışmada, maneviyatın ve dindarlığın birden çok yönü, anksiyete, depresyon ve yorgunlukla ilişkilendirildi ve dindarlık ölçeği yüksek olanlarda yüksek oranda iyileşme görülmüştü.14
(*) BU BÖLÜMDEKİ BİLGİLER İNTİZAM SEYDA DURGUN’UN İNANÇ PSİKOBİYOOLOJİSİ KİTABINDAN ALINMIŞTIR
Hinze Hogendoorn, Marjolein Kammers, Patrick Haggard, Frans Verstraten, “Self-touch modulates the somatosensory evoked P100”, Experimental Brain Research”, Experimental Brain Researchvolume 233, pages2845–2858, 2015.
Matthew R. Longo a,b,, Friederike Schu¨u¨r, Marjolein P.M. Kammers a,d, Manos Tsakiris, Patrick Haggard, “What is embodiment? A psychometric approach”, M.R. Longo et al. / Cognition 107 (2008) 978–998.
Daniel H. Grossoehme, DMin, MS, Sarah Friebert, MD; Justin N. Baker, “Association of Religious and Spiritual Factors With Patient-Reported Outcomes of Anxiety, Depressive Symptoms, Fatigue, and Pain Interference Among Adolescents and Young Adults With Cancer”, JAMA Netw Open. 2020;3(6):e206696.